“O iman edenlere zamanı gelmedi mi ki, kalpleri Allahın zikrine ve inen hak aşkına huşu ile coşsun?..” Hadid, 16
Bir beyaz lerze
Bir bembeyaz lerze
Kar tanesinin titreye titreye inişi sanki o an
Oku dediğini duyar gibiyimdir
Kalbimden yayılan bir lerze ve her zerremle okuyor gibiyimdir
Kim bilir belki sadece bir an
Bir kar tanesinin kendi soğukluğundan titrediği gibiyimdir
Yer gök ve içindekilerle seni duyuyor gibiyimdir
Ve o anla sana yükselir gelirim
Kar tanesinin eriyişi toprakta, benimki göklerde son bulur.
AN VARDIR Kİ ASRA BEDEL
“O gün hiçbir tarafa sapmadan hakkın davetçisine uyarlar.
Öyle ki Rahman’ın heybetinden huşu içine girmiş sesler kısılmıştır.
Artık fısıltıdan başka bir şey işitemezsiniz.” Tâhâ, 108
Bugün bilemiyoruz.
Kimi taşlar var ki sana olan saygısından kendilerini uçurumlardan yuvarlar ve paramparça olurlar.
Kimi zaman kalbimiz o taşlardan daha katı kesilir.
O zaman secdelerimiz taş kesilir,
Dualarımız taş kesilir,
Okumalarımız taş kesilir.
Elimiz açılır dilimiz döner, gönlümüz taş.
Bırak hafif bir rüzgârı fırtınalar kopsa taş, kımıldamaz.
Heybetini yer gök ve içindekilerin haykıracağı o gün gelmeden önce bilmeyi; önünde, yalnız senin önünde huşu içinde titremeyi…
Bir gün Allah Rasulü s.a.v. göklere bakarak şöyle dedi:
“İlmin ortadan kalkma zamanı yakındır.”
Arkadaşları dediler ki:
“İlim ortadan nasıl kalkar? Kitapta yazılmıştır ve kalpler de onu hıfzetmiştir.”
Kitapta yazılmış olması çok fazla mana ifade etmiyordu. Nitekim Allah Rasulü s.a.v. Yahudi ve Hıristiyanların ellerindeki kitaba rağmen sapıklığa gittiklerini anlattı.
Ve Allah Rasulü s.a.v.’ı çocukluğunda tanımış olan Şeddad bin Evs r.a. ilmin nasıl kalkacağını şöyle haber verdi:
“İlk olarak huşu kalkar. Öyle ki, Allah’tan korkan kimseyi bulamazsın”
…
Abdullah bin Mesut r.a. bir gün dostlarına şöyle dedi:
_ Sizler ashaptan daha çok namaz kılıyor ve daha çok gayret gösteriyorsunuz. Lakin onlar sizden daha faziletliydiler. Sordular:
_ Bizden neyle daha faziletli oldular? Abdullah bin Mesut r.a. sorularını şöyle cevapladı:
_ Onlar dünyaya karşı sizden daha zahit ve ahirete karşı sizden daha rağbetli idiler.
Bir secde geceler boyu secdelere bedeldir kimi zaman
Bir okuyuş nice okumalara bedeldir.
Bir an bir hafif lerze, bir duyuş, bir hissediş…
O SAYFALARDAN BAKMAK HAYATA
“… Rablerinden korkanların bu kitabın tesirinden tüyleri ürperir. Derken hem bedenleri hem de kalpleri Allah’ın zikrine ısınıp yumuşar…” Zümer, 23
Bir gün oku diye seslendi sana, bana, bize.
Yerleri gökleri ve ikisi arasındaki her zerreyi ve âlemleri Yaratan geçti hepsinden.
Ve sana seslendi, bana seslendi.
Oku, adımla oku!
Bizi, insanı muhatap aldı kendine ve benimle konuştu, seninle konuştu.
Şimdi ben okurken duyar mıyım bana seslendiğini.
Okuyorum der miyim ve okudukça kendimi, kendimi buldukça seni buluyorum.
Nitekim Allah Rasulü s.a.v. buyurdu:
“Sizden birisi Rabbine yalvarıp, Rabbiyle konuşmayı severse kalp huzuruyla Kur’an okusun.”
Ve yine bir gün arkadaşlarına; “Gözlerinize ibadetten nasibini veriniz.” dedi
Arkadaşları gözlerin ibadetten nasibinin ne olduğunu sordular. Allah Rasulü s.a.v. da şöyle buyurdu:
“Kur’an-ı Kerim’e bakmak, onda tefekkür etmek ve ondaki kıssalardan ibret almaktır.”
…
Hz. Ebu Bekir’in kızı Esma’ya bir gün torunu Abdullah sordu:
_ Nineciğim, Hz. Peygamberin ashabı Kur’an dinledikleri zaman ne yaparlardı? Esma (Allah onlardan razı olsun):
_ Aynen Kur’an-ı Kerim’in bahsettiği gibi; gözlerinden yaşlar dökülür, vücutları ürperirdi. dedi.
ABDEST NAMAZA, NAMAZ HAYATA HAZIRLAR
Peygamberimiz s.a.v. bir gün namaz kıldırmıştı. Namazda Rum Suresi’ni okurken kısmen yanıldığı oldu. Namazı tamamladıktan sonra arkadaşlarına dönerek şöyle dedi:
“Bazı kimseler namaza abdestsiz geldikleri için şeytan kıraati karıştırmamıza sebep oluyor. Namaza gelirken abdestinizi güzelce alın.”
HAYATA NAMAZDAN GİRMEK
“Mü’minler muhakkak felah bulmuşlardır.
Ki onlar namazlarında huşu içindedirler.” Mü’minun, 1–2
Onlar namazlarında kimin huzurunda olduklarının farkındadırlar.
Bu farkındalıkla eğerler başlarını.
Bu farkındalıktır ki kendi acizliklerini ve Âlemlerin Rabbi’nin azametini hissettirir.
Ve namazdan sevgiliden ayrılır gibi ayrılırken tevazu ve merhametle dolmuşlardır.
O an kalbin sahibiyle atmıştır da yumuşamıştır kalpleri.
Namazdan hayata girerler de şimdi;
“Rahmanın kulları yeryüzünde huşu ve tevazu içinde yürürler.” Furkân, 63
Abdullah bin Şıhhir r.a. bir gün Efendimiz s.a.v.’ı şu halde buldu. O namaz kılıyor ve ağlamaktan ötürü göğsünden kaynayan kazan gibi sesler geliyordu.
Şöyle buyurmuşlardır:
“Kim ki dünyevî düşüncelerden kendini sıyırarak iki rekât namaz kılarsa Allah onun geçmiş günahlarını bağışlar.”
…
Hz. Ali r.a. da Efendimiz s.a.v.’ın namazını şöyle anlatıyor:
“Hz. Peygamber s.a.v. rükûda şu duayı okuyordu: “Allah’ım! Senin için rükûa vardım, Sana iman ettim, Sana teslim oldum. Kulağım, gözüm, beynim, kemiğim ve damarım sana karşı huşu içerisine girmiştir.”
Bir gün namazda sakalı ile oynayan birini gördüğünde şöyle dedi:
“Kalbi huşu duysaydı azaları da huşu içinde olurdu.”
O UZAKLARDA DEĞİL!
Huşu kalbimizden azalarımıza, hareketlerimize yansıyan huzur ve sükûn halidir.
Bizi rabbimizden haberli kılar.
Bu haberle donanınca adımlarımız emindir.
Efendimiz s.a.v. Veda Haccı’nda haccın rükünlerini tatbik ederek öğretmiştir. Her halde ve ibadette olduğu gibi hacda da huşu içinde olunmasının üzerinde durmuştur.
Nitekim arefe günü Arafat’tan Müzdelife’ye dönüyorlardı. Arka tarafta bazı kimseler bağırıp çağırıyorlar, develerine vuruyorlardı. Öyle ki develer böğürüyordu. Allah Rasulü s.a.v. o kimselere asasıyla işaret ederek şöyle buyurdu:
“İnsanlar yavaş olun! Sevap acele etmekle kazanılmaz.”
Ona aceleyle değil huzurla varılır.
…
Kalbimizin sahibiyle atmasıdır huşu.
Varlığımızı varlığın sahibine bağlamaktır.
İbadetlerimize kalbimizle girmektir,
Hayata ibadetlerimizle girmektir sonra.
O zaman huzurda olduğumuzu biliriz.
Her yerde, her zaman ve her hâlde kimin huzurunda olduğumuzu biliriz.
Bir kar tanesi gibi incelir, bir kar tanesi gibi ürpeririz.