“Çocuklarınız yedi yaşına gelince onlara namaz kılmalarını söyleyiniz.”
Hz. Muhammed s.a.v.
Asrı Saadet çocukları namazla büyüyen çocuklardı.
Mescitte büyüyen çocuklardı.
Oyun arkadaşları Peygamber’di.
Allah Rasulü s.a.v. namaz kılarken secdeye vardığında Hasan ile Hüseyin gelirler sırtına sıçrarlardı. Cemaat çocukları engellemek istediğinde çocuklara ilişmemelerini işaret buyurur, namazı bitince torunlarını dizlerine oturtur, sinesine basarak severdi. Sonra şöyle buyururdu:
_ Beni seven bu ikisini sevsin!
Bazen Hasan veya Hüseyin sırtına sıçradığında secdeyi uzatır da uzatırdı. Namazdan sonra cemaat sorardı:
_ Ya Rasulallah, secdeyi uzattın, sebebi ne ola? Efendimiz s.a.v. cevap verirdi:
_ Oğlum beni binek yaptı, onu çabucak indirmek istemedim.
Allah Rasulü s.a.v., bakacak kimse olmadığı için küçük bir kız olan torunu Ümame’yi omzunda taşıyarak namaz kılar ve kıldırır; secdeye vardıkça Ümame’yi bırakır, secdeden kalktıkça da tekrar alırdı.
Bir gün hutbe okuyordu. Hasan dizinin üstündeydi. Ne söyleyecekse halka söylüyor, sonra eğilip çocuğu öpüyor ve ‘ben bunu seviyorum’ diyordu.
Zübeyir r.a. anlatıyor:
“Bir gün gözümle gördüm. Peygamber Efendimiz secdede iken Hasan geldi, sırtına bindi. Çocuk kendiliğinden ininceye kadar Peygamber Efendimiz de onu indirmedi. Peygamber Efendimiz namazda iken bacaklarını açar, Hasan da bir taraftan girer, öbür taraftan çıkardı.”
Onlar namazla büyüyen, hutbeyle yetişen çocuklardı.
Zira Peygamber’le büyürlerdi. Oyunları namaz, oyun bahçeleri mescitler, oyun arkadaşları Peygamber’di.
O ne güzel oyun arkadaşıydı.
Bizler namazlarımıza neleri neleri ortak ederiz de, sırtımızda bir çocukla secdeye varmışlığımız var mıdır?
Belki gafletteyizdir de surelerimiz uçar gider. Secdelerimiz silinir.
Merhametimiz yazılır.
Tebessümümüz kalır.
O masumlar secdelerimize şahitlik eder de, secdede sayılırız.
Taklitten tahkike…
Efendimiz s.a.v. küçük bir çocuk olan Abdullah bin Abbas r.a.’nın önünde gece namazı kılmıştır. Çocuk onu taklit ederek onun gibi abdest almış, onun gibi namaz kılmıştır.
Çocuklarımız bizi neler yapar, neler işlerken görür, seyreder?
Neyimize özenirler?
Hangi halimizi taklit ederler?
Unutmayalım ki çocuklarımız taklit ede ede hakikiye varacaklardır.
Cami ve çocuk
Çocuklar sevdiklerini yapar, sevdikleriyle ve kendilerini sevenlerle birlikte olmak isterler. Sevildikleri mutlu oldukları yere gelirler.
Özgürce gülebildikleri yere gelirler.
Büyükler gibi istemedikleri yere gitmeye, sevmedikleri kişilerle olmaya mecbur değillerdir.
Hangi çocuk ‘dur, sus, oynama, koşma’ denilen bir yere gider?
Hangi çocuk kovulduğu yere gelir?
Çocukluğumda ramazanları ne kadar çok severdim. Arkadaşlarla oynamaya gider gibi camiye giderdik.
Yaz günleriydi. Cami çıkışlarında dedem –Allah rahmet eylesin- dondurma alırdı. Evimize dondurmalarımızı yiye yiye dönerdik.
Namaza gittiğinde cami çıkışlarında dedemizin yolunu gözlerdik çünkü bize şeker verirdi. Avluda oyunlar oynayarak dedelerimizi beklerdik.
Şeker ve dondurmayla ilgili de olsa camiyle bir irtibatımız vardı.
Çocuktuk; dünya güzeldi, hayat oyundu.
Büyüdük oyunlar gerçeğimiz; cami mekânlarımız, namaz hayatımız oldu.
En son ne zaman çocuğumuzun elinden tuttuk da bir vakit namazına gittik?
En son ne zaman oyununu bozmamak için omzumuzda bir çocukla secdeye vardık?
En son ne zaman cami avlusunda güvercinlere yem verirken güvercinleri yakalamaya çalışan çocukları seyre daldık?
“Rasulullah böyle yapardı!”