İçimde gizli nehirler akar.
Ne dalgalarıyla serinlerim, ne sularının sesine dalarım.
İçimdeyken gizlidir bana.
Sen bilirsin. Ve ben sen bildirirsen bilirim.
Sen buldurursan bulurum.
Sen kavuşturursan ferahlarım serinliğinde.
Böyleyken Rabbim, ben bana bile yabancıyken, sen buldurmadığında kayıpken kendime…
Benim gibi nice insanlar hakkında sözler söylerim.
Kendimi bilmezken onları bilmeye kalkarım.
Sanki cehenneminin ateşini ben yakıyorum, kimilerini ateşine atarım.
Sanki cennetinin güllerine bahçıvanım. Cennetine koyarım kimilerini.
Affet Rabbim
Bilmeden hükümler verdim.
Yanıldım, yanılttım.
***
Hz Aişe bir gün Efendimiz s.a.v.’e bir kişiden bahsetti. Efendimiz s.a.v. şöyle buyurdu:
“Vallahi bende şöyle şöyle hâller varken başkasından bahsetmekten hoşlanmam.”
Allah Rasulü s.a.v. böyle diyor, kendine böyle bakıyorsa…
KİMLER KOKLAYACAK O GÜLLERİ?
Uhud Savaşı sonunda bir anne meydanda evladını arıyordu. Nihayet onu buldu. Baktılar ki şehit hem nasıl şehit açlıktan karnına taş bağlamış. Yüzü toprağa bulanmış. Annesi yüzünden toprakları sildi ve şöyle seslendi:
_ Ne saadet sana oğlum. Sana cennetle müjde olsun!
Bunun üzerine Allah Rasulü s.a.v. şöyle dedi:
_ Ne biliyorsun. Belki boş sözler konuşur, boş işlerle uğraşırdı.
Artık o Rabbine gitmiş. Rabbi bilir.
Annelik bitmiş, arkadaşlık, yoldaşlık bitmiş.
O Rabbiyle.
Ve bu dünyada bilinenler bitmiş.
***
Allah Rasulü s.a.v. bir müddet Ka’b r.a.’ı görmemişti. Ne olduğunu sorunca hasta olduğunu söylediler. Allah Rasulü s.a.v. doğruca Ka’b r.a.’ı ziyarete gitti ve onu müjdeledi ki Allah Rasulü s.a.v. zaman zaman sabrettiği için, zaman zaman şükrettiği için arkadaşlarını müjdelerdi. Zaten Allah Rasulü s.a.v. bizzat kendisi müjdeydi.
_ Ey Ka’b sana müjde olsun. Bunu duyan annesi:
_ Senin için cennet hazır ey oğlum, dedi. Bu sözler üzerine Allah Rasulü s.a.v.:
_ Kimdir bu Allah üzerine kati söz veren? buyurdu. Ka’b r.a.:
_ Annemdir, dedi. Allah Rasulü s.a.v. şöyle buyurdu:
_ Ne bilirsin ey Ka’b’ın annesi, belki Ka’b lüzumsuz sözler konuşmuştur.
Ne biliriz?
Cennetine koyarken sevdiklerimizi ne biliriz onlar hakkında, kendimizi bilmekten acizken?
KİMLER LÂYIKTIR GÜZELE?
Amiroğulları’ndan birkaç kişi Rasul-i Ekrem s.a.v.’in huzuruna çıkmıştı. Rasul-i Ekrem s.a.v.’i övmeye başladılar:
_ Sen bizim atamızsın, sen bizim efendimizsin. Sen bizim en büyüğümüz ve en üstünümüzsün. Sen parlak bir kâsesin…
Sen şöylesin, sen böylesin gibi övgülerle devam ediyorlardı. Rasul-i Ekrem s.a.v.:
_ Söyleyeceğinizi söyleyin, şeytan sizi şaşırtıp durmasın. buyurdu.
Övgüye en ziyade lâyık olandı o kullar arasında. Lâkin sevmezdi övülmeyi ve izin vermezdi övsünler kendini.
O’nun hakkında her söylenen güzel söz gerçekti, haktı muhakkak ya gerçekliğini bilmediklerimiz…
***
Nebi s.a.v.’in huzurunda bir kişinin adı anılmıştı. Orda bulunanlardan biri adı anılan kişiyi hayır ile andı ve abartılı bir şekilde övdü. Bunun üzerine Nebi s.a.v. onu uyardı:
_ Yazık sana sen dostunun boynunu kopardın. Sen dostunun boynunu kopardın. Sen dostunun boynunu kopardın.
Eğer bu söylediklerini o adam duysaydı iflah olmazdı.
Devamla ölçüyü söyledi:
_ Muhakkak biriniz bir dostunu övecekse; ‘öyle sanıyorum ki o şöyle iyidir, böyle iyidir’ desin. Ve bu sözünü, methettiği adamın bu sıfatlarla donanmış olduğunu bilerek söylesin. İç yüzünü ise Allah bilir ve öyle muhasebe eder.
KİMLER YANAR O ATEŞTE?
Sen cennetini ve cehennemini sonuna kadar insanlardan ve cinlerden dolduracağını söylüyorsun.
Sen vaadinden dönmezsin.
Lâkin biz o günleri beklemeden o ikisini çoktan dolduruyoruz.
Sen mülkün sahibi olduğun halde beklerken…
Şüphesiz ki bizler cahil ve aciziz.
Her şeyden önce aczimizi bilmenin cahiliyiz.
Rasulullah s.a.v. bir gün namaz kılmak için ayağa kalktı ve mescittekilere sordu:
_ Malik bin Duhşum nerede? Oradakilerden biri şöyle dedi:
_ O Allah’ı ve Resulünü sevmeyen bir münafık. Efendimiz s.a.v. şöyle dedi:
_ Öyle deme. Görmüyor musun o, ‘Lâilahe illallah’ dedi ve bununla Allah’ın rızasını kazanmak istiyor. Allah Teâla kendi rızasını gaye edinerek ‘Lâilahe illallah’ diyen kimseye cehennem ateşini haram kılmıştır.
Buyruldu:
“Ey Mü’minler, bir topluluk bir topluluğu alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha hayırlıdırlar…” (Hucurat, 11)
Ve Allah Rasulü s.a.v. buyurdu:
“Kim bir din kardeşini tövbe ettiği bir günahından dolayı ayıplarsa o günaha düşmeden ölmez.”
KALPTEN DİLE BİR YOL
“Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra, 36)
Bizler zannediyoruz.
Neleri neleri, kimler hakkında zannediyoruz.
Gönlümüze yük, sözümüze külfet.
Hesap gününde zahmet zahmet zahmet
Allah Rasulü s.a.v. buyurdular:
“Zan ile hüküm vermekten kaçının, sözlerin en yalanı zandır.”
“Üzerine binilen en kötü binek tahmindir.”
Ve bir yol çiziyor:
“Kişinin imanı müstakim olmaz, kalbi müstakim olmadıkça, kalbi doğru olmaz dili doğru olmadıkça”
Bütün varlardan geçeceğiz bir gün.
Tek varımız gönlümüz kalacak.
Ve orda Allah ve Rasulünün sevgisi olacak.
Zira o başkasını kabul etmez.
Kabul ettirenler kalbini küstürenlerdir.
Seni bilmekten geçer bilmek
Bulmak seni bulmaktan
Gönlümüze varmaktan.
Ve onunla yola tekrar çıkmaktan.
Yoldan her çıktığımızda ona yeniden yeniden dönmekten.
Bir gün tamamen onda kalıncaya kadar…
O gün göreceğiz ki bilmeden kızdığımız, yerdiğimiz, övdüğümüz herkes de bizimle birlikte yeniden yola çıkmıştır.